13 Mayıs 2012 Pazar

ALDANMIŞLIKLAR

Kalp vurgunları her yeri dolduruyor çevrenizde,görmek isteyene.Aşk için kıvranan,samimiyet arayan kişilikler doldurmuş sokakları,eğlence mekanlarını,sosyal ağları...
Tanışılan,başlayan ve hatta güzel giden birlikteliklerin ardından geçmişler dökülür kucağa birer birer.Ayrılık sözcükleri yazılmaya,söylenmeye başlar ve ardından çaresizlikler..
Sevmediğim bir adam şu Rafet El Roman..Diğer bir gerçekse şarkılarının o hüzünlü ruhu. O kliplerindeki sessiz çığlıklar,yenilmiş haklar,savunmasız bakışlar,duruşlar..Hepsinin toplamında gecikmiş aşklar,yalnızlıklar ve pişmanlıklar var.Beraberlik esnasındaki mutsuzluklar,layık oluşların yitirilmişliği..."Giden unutur,kalan hep yanar."
Piyanosundaki acı.Gidişindeki gürültüye haklı bir sessizlik var,kalan için o odada belki,nefes alışlardaki çığlıklar hep içten belki.
Her kalan için acı başlangıçların imzasının atıldığı bir tünel hepi topu..Acının başladığı noktanın tekrar tekrar  hatırlanıp beyne sabotesi,vurgunların sürekliliği hayatı alt üst eden bir başlangıç..
Kabuslu,gözü yaşlı uyanışların başladığı zamanlardır kalan için.Bir adım ötededir hayallerde,haklı olup da özürlerin dilendiği hayallerdir o mutsuzluk tablosunda,dur gitme deyişlerin,bir daha asla asla olmayacak, serzenişlerin bir başlangıcıdır,pişmanlıkların saniye saniye tekrarlarını yaşattığın anları saydın mı hiç?Kaç defa uyku uyanıklık arası hıçkıra hıçkıra "Gitme " diye tekrarladın sahi?Uyandığında gözün yaşlı mıydı sonra ve telefonuna baktın,perdeni araladın ? O kalabalığın ya da sessizliğin içinde aradığın ruhun  çok uzaklarda olduğunu fark ettin.Belki yine aynı hatayı yapıp aradın onu,her zamanki sessizlik göğüs kafesini sıkıştırdı ve boğazındaki o düğümcüğü hissettin.Belki yatak ucunda son zamanlarda bulundurduğun o peçete sığındı gözlerin biraz biraz.Belki görmediğini düşünüp bir de mesaj attın,görmesi  ve cevap yazması derken belki 24 saati göze alıp bekledin..Ertesi gün işin verdiği meşguliyetinden sonra gökyüzü kapandı ve hüzünle beraber karanlığın etrafını kapladığını fark edip çaresizliğe düştün,boş boş yürüdün yollarda,hayat senden bihaber akıp  gitti yanından.Gülen,ağlayan,düşünceli,sessiz,el ele tutuşan insanlar geçip gitti yanından,sense fark etmedin ..
Eve gitmek istemedin,dört duvarın üzerine gelmesini istemedin.Bir yanın bu durumu kabullenmeye çalışırken diğer yanında çaresizliğin verdiği umudu yaşadın hep kalbinde,sen unutsan çevrendeki her şey onu hatırlatırdı bir kere.En azından şarkı bile dinlememen gerekirdi.
Sonra "Üzülme"dedin kendine,"Geçecek.Ölümler unutuluyor,en azından yaşadığını biliyorum."
İnadına hüznünü arttırdın şarkılarla,bazen acısı bile hatırlarını canlandırsın diye yaşattın içinde.
En yavaş zamanlarıydı doğan güneşin,gökyüzünde beliren ayın,ağaran tanın.Güneşin doğuşuna şahit oldun çoğu defa,huzuru  aradın,kimi zaman buldun..
Günler günleri kovalarken sen, bir yılanın deri atıp kendini yenilenmesi gibi kalbini yıkadın zamanın berrak  sularıyla,sahi bu su çok mu temizdi? Kendini zamanla yıkayan herkesin kalbi ferahlıyordu,içtiğin her  damla susuzluğunu alıyordu.
Bir sabah kalktığında ondan önce diğer planlarının kafanda canlandığını fark ettin,hazırlandın ve işlerine koyuldun.Bir fark vardı diğer günlerden,bir uyanış belki.Bu fark ediş, ardından büyük bir tebessümü getirdi belki.Bir yandan da kendini tatilden dönüp iş başı yapacak birine benzettin.Önceki hayatına hazırsın,bazı derslerini de aldın,kalan sınavlarına çalıştın.Yeni ama eski bir doğuştu belki bu.Her şeye rağmen huzura doğru, dedin sonra.
Bir gün "Ne kadar oldu gideli?"diye şöyle bir baktın..Çok geçmiş.Şarkılar seni eskisi kadar acıtmıyor artık.
Gidenin halini kimse bilemedi sonrasında belki.İçinde taşıdığı pişmanlıklarını açamadı kimselere.Başındaki emin oluşları kaybetti sonrasında.Bir durumun kararını vermiş olmanın gururu sonrasında "Acaba"lara bıraktı belki.Çok uzunca taşıdı bu hissi içinde,hayatında devam ettiği o günlerde.
Onun için gün her zamankinden farklı olmadı,işine devam etti,eğlendi,gezdi,gün aynı seyrindeydi,güneşin doğuşunu hiç görmedi,dinlediği şarkılar onu üzmedi.Her çıkan yeni tempolu şarkılarda ritm tuttu,akşamları evine dönüş yorucuydu çoğu zaman.Günler aksine çok hızlı geçti..
Meteorolojide hava(atmosfer) olaylarının tamamen atmosferde oluşan sıcak-soğuk hava basıncının birbirini dengelemesinden meydana geldiği bilinir.Hortum,yağmurlar,rüzgar,Tsunamiler....
Senin yavaş geçen günlerin,onun hızlı zamanıyla çarpıştı.Kimine yağmur oldu,kimin hortum.Senin ve  karşındakinin sıcaklık derecesiyle şiddetleri değişti..
Ve belki hiçbir zaman çarpışamadan öylece yok olup gittiniz,uzaklık müsade etmedi.Çok yollar vardı ona yetişmeye.
Şimdi sıra senin.Bırak başkasını düşünmeyi,belki hayatın boyunca hep kalan olacaksın.Sadece pişman olma ve elinden geleni yaptığının gururu olsun yüreğinde.

Her şeye rağmen gülümseyebilen,güzel aşkların içinde  kendilerini ve kalplerini dolduranlara; kalbi sevmekten usanmayanlara ve kalmalara alışanlara gelsin.
Kendini aldatanlar,asıl aldanmışlardır;buna rağmen hala aldananlara da gelsin..

26 Şubat 2012 Pazar

Anormal

Sizin aLfabeniz a,b,c,d,e diye mi yoksa s,i,y,a,h diye mi başlıyor?

İzlediğim filmin etkisinin üzerimde olduğunu bilerek yazdığım bu satırların aslında yaşanmışlıkların etkisiyle dökülen cümlelerin bütünü olduğunu söylemeliyim.

Az önce 2005 Hindistan yapımı "Black" adlı filmde o kadar çok ağladım ki,sonrasında beni düşündüren tek nüansın,neden bu kadar etkilendiğim olduğunu fark etmemdi. Sahi izleyenler benim kadar etkilenmiş midir? Ya da benden daha fazla etkilenenlerin aslında hayatlarında yaşadıkları olaylar neydi?

Daha ölmeden hayatlarını azap edenlerdensiniz sanırım,olmadık yerlerde hüzne boğulup,gereksiz anlarda kahkahalarını kainatın duyduklarından..

Hatta oturup düşündünüz kimi zaman,ben de anormalim yoksa diğerleri mi?Hayatınız bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmesi için illa ki kaza,ölüm anı yaşamanıza gerek yoktur.
Çok acıklı bir sahne,umulmadık bir hüzün,fazla kahkaha,geçmişten gelen bir arkadaş,dost,sevgili...Tümü götürmeye hazırdır sizi "Hadi ne duruyorsun,bunca yıl unuttuğun,vefasızlığın yetmedi mi?"

Umutsuz anların tek dostu,yaşanmış başarısızlıkları gözlerinizin önüne serer sıra sıra : bak işte burada da geç kalmıştın,düşük not almıştın,geri kalmıştın,ağlamıştın,sesin de kötüydü,çizemedin sonra,ya olaylar esnasındaki o sert çıkışlarına ne demeli...Yaşamamalısın ya da sessiz ol ki kimse senden rahatsız olmasın .Ve belki gündüzleri insanlara görünmemen de fevkalade olurdu,eğer biraz geçinebilecek durumdaysan yalnız yaşamak senin için ideal olabilir..
Tüm bu olumsuzluklar aklınızdan saniye saniye,gün gün ,dakika dakika geçer ve aylar yıllara dönüşür,düşünceler yuva yapar beyninizde.
Tam da 26 sene sonra birden o kararı verirsiniz.Evet yıllarca tanımaya çalıştığın kendinin teşhisi tam olarak da budur.

Çözümü çözümsüzlüktür,hep bir boşvermişlik,kimi zamansa beyni kemiren delici,deşici bir yokedici.Karanlık noktada kaldığınız anlarda sadece beklemenin bir çözüm olduğunu düşünürsünüz..Sadece bekle ve sessiz ol,kimseyi rahatsız etmemelisin.

Bazen şans sizin yüzünüze güler ve size ışık olacak insanlar tutar elinizden,gel hadi,bu kadar karamsarlık yakışmadı,der gülümsemesiyle.Biran inanırsınız,evet hayatta yaşayıp göreceğim çok şey var,bunlar daha kış,hele bir bahar gelsin,ardından yaza doyamazsın,diye geçirirsiniz.Hep bu umutla yaşamak için çabalarken en kötü düşmanlarınız sizi karamsarlığa düşmeniz için sürekli zorlar.Belki onların mutlu olmak için nedenleri tükenmiştir ve karşısındaki insanın da hayata dair tek bir gülücüğüne düşmandır.Buna rağmen gülenlerden misiniz?

Siz de herkes gibisiniz.Bir gün belki tam delirdiğinizi görmek ya da göremeden ölmek zorunda kalacaksınız..Ecel tam da aklınızı kaybetmişken gelecek sanırım.

Hayatınız yeterince zor olduğunda siz de lütfen etrafınızda bir parça da olsa ışık arayın,bu nasihatim yaşamak isteyenlere.Bulana kadar sorun,çabalayın.
Benim hangi gruba girdiğimse bir muamma.
Şimdilik karanlığı seçenlerdenim,çaresizlik benim adım.

Siz isminizi değiştirin,hepimize aynı isim yakışmadı.Belki annenizin bile gözünde sevgiyi göremediğinizde ismimi  kullanmanıza izin veririm.

Mutlu Pazarlar,ifadesiz suratlara..

25 Kasım 2011 Cuma

Çok Uzak ve Belki Hiç Yakın

Saçmalar saçması bir haldeyim,bir an en yukarıda sonra en dipteyim.Tüm hatalarımın bana verdiği yetkiye dayanarak kendimi bunu hak eden biri ilan ediyorum.Bir ceza çekiyorum,bu aşikar,birilerinin aldığım günahlarıyla şimdi sırtımda karşıdan karşıya geçirmek zorunda kalıyorum belki de.Ama artık ben de yitiklerde ve bıkmışlardayım,artık sona geldiğimi hissettiğim anlardan birindeyim,belki yeter dememin zamanı da gelmiştir,susuyorumdur bilemiyorum.
Hayat çok zor geliyor bazen,hep gözü yaşlı bakıyor bana,başını iki yana sallıyor,hayır sen kal burada,der gibi.Neden diye bakıyorum gözüm yaşlı.Cevap bile vermiyor.Bul hatanı öyle gel,diyor ama ipucu bile vermiyor.Belki hayatın tümü ipucudur,ben anlamak istemiyorumdur ama ne yapabilirim,içim buyken dışımı farklı gösteremem,anlamadığım şeyi anlıyormuş gibi davranamam,evet öğrenmeye meyilliyim,öğretsin o zaman.
Biliyorum herkes haklı,hatanın tümü benim,kendime ,çevreme zarar vermem.
Zamanı,yeri geldiğinde iyi hallerimi de görmüştüm,hatırlıyorum bazen hayal meyal,bir kalbim vardı atmakta olan,hala var,attığını nadiren hissettiğim.Bu ise benim suçum değildi,şimdi neden bedelini ben ödüyorum.Neden ceremesini çeken hala benim?
Kimse artık çıksın diyorum ama hata nerede...Söylemimde mi bir yanlışım var acaba.Ama her safhası gözyaşı olan bir hayat istemiyorum artık.Bundandır belki hayatım darmadağın,hala karışık ve toplanmayı bekleyen koca bir bebek odası gibi.O kadar çok ağlamak istiyorum ki hıçkıra hıçkıra,o kadar öfkeliyim ki hayata,yapılan haksızlıklara,yaptığım haksızlıkları tekrar yapmamaya...
Aslında yakışmasa da yapacaklarım bunlarla sınırlı değil,daha kötü olabilirim.Deneyebilirim belki de.Sonra bu  rüzgarla kim nereye savrulur sonucu umarsız..Neyse ne..Bugünün de geçeceğini biliyorum.Bu kadarı artık yeter.Bazen elinizden geleni yaptığınızı düşündüğünüz anda bırak suya gitsin her şey,rüzgar temizlesin sizi,düşüncelerinizi,onu da...

14 Kasım 2011 Pazartesi

Koyun Güdüsü...

Şu sıralar fazlasıyla dökülüyorsunuz,sarılıyorsunuz kelimelere.Ama yapabildiğiniz en masumane ve bazen de en şeytani yol bu.Bazen silah,bazen ziyadesiyle kalkan..
Kalbiniz şu sıralar sanırım fazla ritmsiz ,düzensiz atıyor.Sadece beynin bir  aldatmacası evet biliyoruz,hayatınız boyunca kimi aradıysanız beyninizde uyuşan yerler oturduğunda bir ışık parlıyor,kimi evreka diyor kimi buldum,işte bu diyorsun.Bunu belki sık sık,belki bir defa ve belki nadir ama arada sırada söyleyebiliyorsunuz,ama söylediğinde "standart"dışına çıkmak için  kocaman bir neden oluşuyor işte.

Ama asıl soru şu : Bir şeylerin uyumsuz olduğunu daha olaya girişmeden önce fark ediyorsanız "onsuzluğu mu ?"tercih edersiniz yoksa "dolu dolu onu yaşamayı ?"Bile bile lades..Ama içinizde bir yerlerde "Belki güzel bir birliktelik "olabileceği ihtimali ..

Dolu dolu onu yaşamak için türlü taktikler de düşünürsünüz,mesela kaçırın onu başına çuval geçirip,kapatın bir yere ve aç-susuz bırakın ve ve ve size seçme şansı olmaksızın alışsın.Bu en çaresizlerimize gelsin.
Şimdi başka bir şey düşünelim.Sürekli çevresinde görünelim,ondan önce olmak istediği yerde olalım,sonuçta bir göz aşinalığı olsun ve sonuç yine alışmak.
Ve diğer bir taktik de gözsel temas dışında beyin hücrelerine hücum etme.Arayın sorun,farklı anlarda ona kendisini özel hissettirin.Beyni sizinle dolsun ve size alışsın.
Başka bir taktik,kapısına dayanın,felsefik havanızla "Bak arkadaş ben buyum şuyum,burada okudum bir annem bir babam var,tarzım bu..kitleyin yarım saat.!"Sonucunu da,"Öyle artist laflar etmeyi sevmem,ben senden fena halde hoşlanıyorum,söylemem lazımdı,kabul etmen benim için çok önemli çünkü sana aşığım ama etmezsen de zorlayamam sonuç en azından kesinleşirse ona göre bir yol yordam izlerim"dersiniz ve olaya materyalist bakıyorsa ve görüntünüz de hoşuna gittiyse ve az biraz da düşüncelerini söyleyebilecek kadar özgüvene sahip,aşağılık kompleksi yoksa muhtemelen "neden olmasın?"diyebilecektir yahutta yine aynı özelliklere sahip olup konuşmanızdan irite de olabilir.Sonuç birinci ihtimalse devamı yine alışkanlık alışkanlık...Diğeriyse yukarıdaki  diğer ihtimalleri zorlamaya devam,sonucu yine alışkanlık alışkanlık..

Bütün bunları yaparken karşı taraf alışma dönemine girmeden sizi yıldırıyorsa siz  de bu arada acı çekme alışkanlığı edindiniz demektir.


Bazen cesaret çok hassas bir hal alıyor.Karşı tarafın bunu nasıl algılayacağı çok mühim,hak ettiğiniz değerin farkındalığını her zaman yaratamayabilirsiniz.


Ama zaten birlikteliğin sonrasında büyük bir hata olacağını en başından beri düşünüyorsanız heyecan aramamak yerinde bir davranış olacaktır,onsuzluk da çok kolay,kendinize ya başka bir oyuncak bulursunuz ya da başka bir uğraş..(Tamam oyuncak ağır oldu,kimse bu kadar acımasız davranmak istemez ya da oyuncak yerine konmak!Ama kısmı da hak edenlere gelsin.)


Ya da eğer karşınızdaki insan düşünme yeteneğine sahipse,yansıttığınız ilk ışığı alır ve yerine zamanına göre adımlarını atmaya başlar..En güzeli bu olsa gerek,art niyetsiz biçimde olması şartıyla..Bir kaç defa ışık kesildiyse şoklamakta fayda var ama daha fazlası değil =)

Konuyu Sıla'nın Oluruna Bırak şarkısıyla kapatmak olası bir ihtimal ama gündemimde daha özel bir şarkı var,kendisinden reklamını yaptığım için ayrıca komisyon alacağım..

Not : Ayrıca farklı güzel fikirlerini  yorumlarıyla saygı çerçevesini aşmadan paylaşmak isteyen arkadaşlarımın görüşlerine açığım.Fikirleriniz gelecekte benim hayallerime,planlarıma dönüşebilir...Ve benim fikirlerim de sizin bir parçanız olabilir.Kimbilir..!

Bu gece de huzurlu bir uyku diliyorum..
Hedeflerinize  uyandığınızda bir adım daha yakın olmak dileğiyle...

İyi Geceler
Soner Kabadayı "İtiraz"..Klibiyle birlikte izlemeniz tavsiye edilir.

12 Kasım 2011 Cumartesi

ÇiçekLer Açan Kaktüs

Niyedir bilmem,epeyce bir süredir köşeye bıraktığım kalbimin yerden alınıp başüstüne konmasını bekler gibiydim,sorun şu ki denemeye hazır sayısız isim ama tek bir kalp vardı.Beklediği ise yaklaşanlardan biri olmadı.Uzaklarda gelmesini umut ettiği bir isme takılı kalan bir kalp.Otobüsünü bekleyen fakat geldiğini görüp önüne binlerce insanın geçmesiyle kaçırmak üzere olan bir yolculuk sırasındaki karmaşa gibiydi.Bazen onun geldiğini sanıp nefesin kesilmesi kadar heyecan verici geçen dakikalar..Ama gelen sadece benzettiğiniz bir gölgedir.Ve bir daha bir daha..
Uzun bir süre beklemem gerekse de,dünya önüme eğilse de sanki gölgene muhtaç gibiydim.Senin olduğunu hissetmem bile yeterliydi aslında,bendim o,de kandır beni,yalanlar söyle..Ama asla oyundu deme..
Sonunda hediyemin sen olduğunu bildikten sonra ne kadar süre olursa olsun beklemeye razıyım,benim derdim zamanla değil,bıraktım akıp geçsin ömrüm..Ben kaçmıyorum,senden başka kimseyi kovalamıyorum.İddialıysa bile gerçekleri anca benimle benim yaşantımı paylaşan görebilir,bilebilir.
Seni doğru,yanlış,iyi,kötü tanımaya razıyım,yeter ki varlığını hissettir artık.
Hırsımın tek çözümü sensin gibi.
Kalbimi güldüren sensin uzun bir süre sonra,umarım kusurların vardır ki seni öyle kabul edeyim,kusursuz olma ki,insan olduğunu bileyim..
Sabahlara kadar yazıp çizebilirim seni,anlatırım heyecanımı,paylaşabilirim hislerimi.Ama seninle her şey daha sevimli ve edebi olacaktır.Bekliyorum her işaretini sevgili..Yeter ki geLsen bir an,bir gün ...
Hani derler ya alem bana hasret ben sana diye..Göreceğimiz zamanlar vardır belki de...Bir perşembe sabahı nasıl dilediysem seni öyle gel ama...
Huzurla uyu şimdi...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Yanlışlıkla Kazanılan Alışkanlıklar

Dönem dönem fark ettiğiniz bir olgu vardır ki,o da "Nereden çıktı ?"dediğiniz anda aslında uzun bir süredir sürekli edindiğiniz alışkanlıklarınız...
Ne zaman ve nasıl başladığınızı genelde hatırlamadığınız ve aslında çok basit görünen şeyler bazen tüm benliğinizde yer etmiştir,yokluğunda  sıkıntı basar.Hani şunu dersiniz ya "İçimde bir sıkıntı var."Dikkat!
Mesela Bülent Ersoy düzenli olarak "uzaylı"tabirini yakıştırdığım bir kadın;sesi,tipi..Arkadaşınızın sürekli dinlemekten usanmadığı bir favori haline gelmesi,kısa süre sonra size de sempatik görünmesine yol açabilir.
İzlediğiniz bir film ,alışkanlıklarınızın aslında neden kaynaklandığını görmenize neden olmuştur.Düzenli olarak beyninizin odaklandığı konuları sonradan düzenli araması gibi.Tabi temel ihtiyaçların giderilmesini bile bunun içine alınabilir.Belki sonradan kazanılan bir his olmayışı,diğer alışkanlıklarınızdan farklılık gösterebilirdi.
Ve sanırım aşık olsanız da olmasanız da sempati beslediğiniz kişilere karşı da görmekten usanmadığınız ve sürekli varlığını hissetmek istediğiniz ortamlar oluşturabiliyor.Ve bence aşık olmak kadar tehlikeli bir his.Çünkü aşk tanımına derinlemesine indiğiniz zaman bundan ibaret olduğu olgusu sonucu eşitliyor.
Kurtulmak istediğiniz dönem yaklaştıkça sıkıntılar artar.Görmek,duymak istemiyorsunuzdur fakat beyin hala ister gibi görünür.Bir bayanın rahmindeki bebek aslında temel biyolojide yabancı madde olduğu için vücut onu bedenden atmak ister fakat doğuma yaklaşılan son zamanlarda salgılanan hormonlar nedeniyle zihnen anne çocuğu kabul eder.Materyalist baktığınızda ise yabancı maddedir.
Kurtulmak istediğiniz alışkanlıklara vücuttaki yabancı madde gibi bakabilirsiniz.Tabi bedeninizden atmak üzereyken o hormonu salgılamamak kaydıyla.Bunun için kafanızda atmak istediğiniz alışkanlığın türünü belirleyin,ismi hafızanızda ve bir yerlerde yazılı olsun.Unutmanız için gerekli tüm unsurları araştırdıktan sonra bir iki deneme yapın.
Eskiden çok sevdiğiniz ama artık size acı veren birini unutmak istiyorsanız önce onun kötü-iyi tüm özelliklerini bir kağıda yazın,ya da beyninizde sıralayın.Çok mu önemliler sizce?
Eğer doğaüstü bir gücü yoksa ,sahip olduğu özellikler herkeste var mı sizce de?
Peki kurtulmak istediğiniz nedenler gerçekten geçerli  konulardan mı oluşuyor?Emin olamadıysanız yine bir yerlere notunuzu alın.Şimdi tüm bunları objektif bir bakış açısıyla yorumlayın.Bunu başaramayacağınıza inanıyorsanız başka birinden yapmasını isteyin.Sonuç ne olursa olsun uygulamaya özen gösterin.Onun yokluğu sizi zedelemez.Çünkü çevrenizde benzeri karakterlerin varolduğunu araştırmaya başladığınızda göreceksiniz,odaklanın ve çevrenizdeki insanları tanıyın.Bu bir sevgili olabilir,bir arkadaş ya da huy,karakter de..
Hayatınızdan çıkarmak için kullandığınız bu yöntem biraz vicdandışı gelebilir ama bunu edindiğiniz alışkanlık,kötü olarak algıladığınız huylar olarak sınıflandırabilirseniz bu yöntem çok daha kullanılabilir hale dönüşebiliyor.-Ben yine de her konuda kullanılabileceğini düşünsem de.-

Ocak 2011-Saat 11:30 a kadar 5 yıl boyunca düzenli sigarayı yiyen cinste bir kullanışım vardı.Günde 3 pakete kadar çıktığımı bile hatırlıyorum.Gecenin kaçta bittiğiyle orantılı olarak.İçtiklerinizin beraberinde iyi gidiyordur ya,öyle deriz kendimize.
Bırakmaya karar verdiğimde tereddüt  etme ihtimalimin olduğu tek nokta"sigara içtiğim anlardaki o boşluğu" nasıl dolduracağımdı.Kahve içerken sigarayı içime çekmezsem ne yaparım ki?Ya da yemekten sonra arkadaşlarım sigara içerken ben neyle meşgul olacaktım ?Düşünmesi bile güç geliyordu.Aldığım destekte bunun bana ipuçları  verildi ve ben ertesi gün kahvemi içerken bir yandan  kitap okumaya başlamıştım.Sonrasında çantamdan evraklarımı çıkarıp yapılacak işlerimin kontrolünü yapıyordum,benim için verimli hale dönüştürdüğümün bilinci bende olumlu sonuç vermiş olmalı ki,tat aldım,hoşlandığım bir davranıştı,kendi kendime taktir ettim yine kendimi.İnsanın kendini bir işin sonucunda gerçekten  başarılı bulması kadar şu dünyada mutlu eden başka bir his var mıdır bilmiyorum.Henüz daha iyisini yaşamadım .Başlarken çok saçmasapan nedenlerim vardı,üstelik alışkanlık yapacağını da hiç düşünmemiştim fakat yanlışlıkla,iyiliğini istemekle aslında yanıldığımı anlamak arasında geçen sürede sigara içmeyi alışkanlık haline getirdiğimi fark ettim.Ve güzel bir vesileyle  artık sigara içtiğim zamanları hatırlamayacak hale geldim.Beyninizde istemediğiniz görüntüleri silip çöp kutunuza atın.Aklınıza bile gelmeyeceği an,geleceği zamanlardan daha çok olacaktır.Belki istemdışı rüyalarda içtiğiniz sigaralar olabilir fakat ciğerlerinizi etkilemeyeceğine garanti veriyorum..=)
Unutmak istediğiniz bir sevgili belki en zor olanı olsa bile bir arkadaşınızla yollarınızı mantıklı biçimde ayırmak kadar benzer bir konudur,eşdeğer bulduğumu söylemeliyim.
Neden bunca zaman değer verdiğinizi ve şimdi neden verdiğiniz değeri  geri almak istediğinizi düşünün.Belki çok canınızı yakmıştı ve kurtulmak zorundaydınız bu acıdan ya da o artık sizi istemiyordu ve  görmek istemediğine sadece o karar verdi.Neden ne olursa olsun,kimden kaynaklanırsa kaynaklansın sonuç değişmeyecektir.Onsuzluk...
Onun yerini doldurabilecek tek aktivite,beyninizin onunla ilgili aklına sürekli getirdiği zamanlardan kurtulmak.Onu düşünecek zamanları elbet beyniniz bir şekilde yaratacaktır ama bir süreliğine aktivitelerinizi çoğaltın,size faydalı gelecek aktivitelere yoğunlaşın,sevdiklerinize,değer verenlere odaklanın.Yeri geldiğinde onu konuşmaktan çekinmeyin,kaçtıkça içinize atar bunu psikolojik sorun haline getirirsiniz..Yaptığınızda size maddi manevi haz verecek işler yapın.Ve son olarak içine biraz da zaman katın..Bence elbiseniz hazır.Üzerinize oturacağından,size yakışacağından ben eminim.Siz de emin olmak istiyorsanız bence denemeye değer...

Ben bir psikolog değilim,okuduğunuzda mantıksız gelecek ve irite olacağınız yerler de bulunabilir.BLog yazmak fikirlerinizi kağıda dökmektir sadece,benim gibi düşünen ya da düşünmek isteyen insanlar için yazıyorum.Benim felsefemde kıyafet böyle dikiliyor.En azından Zeynep Kacır'ı tanımış oldunuz.Kötü tarafıysa bunu okurken harcadığınız zamanı Bülent Ersoy'un Aşktan Sabıkalı adlı şarkısını birkaç kez dinleyebilme ihtimalinizdi.Öyleyse bence çok daha faydalı bir aktivite yaptınız.. =)
Sizlerin,ailelerinizin ve diğer tüm değer verdiğiniz sevdiklerinizin Kurban Bayramını kutluyorum.Mutlu geceler..

8 Ekim 2011 Cumartesi

Gitmişken,Hafızamdan da sil kendini..

Tam da sonundayım bir yerlerin ama nerenin başı ya da ortası,idrak etmem için biraz daha büyümeliyim.İlk geldiğimde aynı yolun başına,aklım karışmıştı ve heyecanlanmıştım.Şimdi sadece yolu hatırlıyorum,işaretleri,simaları çok az...Sadece hangi yoldu,neresindeydim,istikamet neresiydi, bunu hatırlamıyorum evet.
Bir sıkıntı var,tanımı zor olsa gerek.Zaman akıp giderken,varoluşum anlamsızlaşmaya yüz tutmuşken artık kalıcılığımı ispatlamam gerekti bu hayatta.Dönüp baksam da bazı noktaları işaretlememiş ve üzerinden birkaç defa geçmemiş olmamanın pişmanlığı var üzerimde.Şimdi çok silik anımsıyorum.
Ben hayatı geride yaşadım,arkamda düşenlere ya da kendi burkulma,acı,yaralarıma bakmaktan başımı önüme,geleceğime çeviremedim.Ve unuttum,evet biraz daha bakış açımı ve başımı çevirdiğimde güneşi görmem an meselesiydi.Bunu bana kim hatırlatacak ?
Bir süre önce hayatta bütün inandıkları için deli gibi mücadele edebilecek bir ruha sahipken şimdi kaçan fırsatlarımı kovalamak için arkasından bile bakamayacak hallerdeyim.İnandıklarıma,sevgime,aileme,dostlarıma,aşkıma sahip çıkabilirken hatta düşmanlarıma bile sıkı sıkı sarılırken şimdi gözlerimi kapatıyorum.Hepiniz gidebilirsiniz,ben elimden geleni yaptım,gittiğinizde beni de unutabilirsiniz,karanlık-aydınlık sizi bekliyor da olabilir.Beni de düşünmeyin çünkü artık daha kısa sürede unutabiliyorum.İstemediklerimi yaşamamış kabul edebiliyorum.Yoksunuz diye farzedebilirim.
Fakat buna neden olan anılarım nedir,yüzleşmem gereken durumlar için cesaretim sonsuz,sadece konuyu bilmiyorum =)


Ne olursa olsun yine de gönlümde her zaman yeni umutlar,beklentiler var.Sadece gerçekleştirmek için biraz çaba gerekecek..
Ve yine ve şimdi yeni bir hayalim,planım,yolum var tasarladığım,daha somut daha verim ve ses getirecek.Sadece inanmam gerekli sanırım.

Kocaman bir kalbim var,çok az kimsenin bildiği,belki de bildiği sandığım.
..
Ve bir aşk var kalbimde,adını koyamadığım,imkansızlıklarla dolu,hiç tanımadığım,hayalini kurduğum,çerçevesi belli olan...
Neyse yazarım bir ara ;)

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Sevgi Vampirleri

Ne oldu sizce kendinize,masumiyetinize,samimiyetinize,çocuk ruhunuz ve onun beklentilerine?Kaybettiniz mi onları yoksa?
Siz dikensiz sanırken uzatılan o gülleri hep sıkı sıkı ve gözleriniz kapalı mı tuttunuz ?Dokunabilirsin,söz canın yanmayacak mı dediler ? Ve sonra yine mi dokunduğunuzda kanadı?Kaçıncı dokunuştan  sonra fark ettiniz ya da  bir sonraki gülde tereddütle yaklaştınız mı?Hala mı devam yoksa ?....
Bu iyi bir  seçim,hala sevmeyi biliyorsunuz demektir...
Aşka her zaman hasret ve bir o kadar da vicdanlı..Biliyorum hiçbiriniz aldatmadınız sevdiklerinizi.Suç hep karşıdaydı.Onları da aldatmışlardı.Siz de kurban oldunuz acılara..Yanıyor biliyorum hepinizin canı..Bir anda bulut üstü mutluluklar,sonra da diptesiniz..Sarıldığınız kolların sahibinin beynini hasta buldunuz...Biraz daha uzaklaştınız,bir baktınız ki hastalık tüm bedeni sarmış ! Bir de o ölmeye yüz tutmuşken sizi de arkasından sürüklemeye çalıştı..Hadi ver elini,gördün mü bu aşk işte,sıcak bir el ve kalp..İstediğin de bu değil miydi?...
Sanırım burada iki kere düşünmekte fayda var.Anlık mutlu olmalarına izin vermeyin.Yarının size ne getireceğini kimbilebilir ki?
Ne olursa olsun,ne yaşayacaksanız hepsi doludizgin sizleri bekliyor.Değiştirmeye sizin gücünüz yetmez.Ama "Rüzgar nereye,götür beni oraya" şarkılarını da çok dilinize dolamayın..Ve dolanmayın..
Birinin uzattığı kalbe,ele yaklaşırken kafanızda soruların cevabını uzun bir müddet alamıyorsanız,bırakın gitsin..Bu sadece acınızı arttırıyor ve zamanla çok daha büyüyerek karşınıza,sonsuz bitmişlik olarak geri dönüyor..İstediği buysa yapmayın ve hiç başlamayın...




Yazarken dinlediğim müzik havamı değiştirdi birden bire ...Mutlu müzikler,mutlu anlar..Bir koyvermişlik...Bırakın hücreleriniz acı çekmesin,şimdi dinlediğim melodiyle onlar da dans ediyorlar..Güzel bir Pazar geçireceğiz.Sonra güzel bir bayram.Ve beraberinde tatil..Okuyanların gözlerine sağlık...İyi Sabahlar

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Çıkarken Kapıyı Örtmeyi Unutma !!

Yenilmişlikleriniz vardır bazı dahil olduğunuz hayatlarda...Gardınızı almadan yediğiniz tekme,tokatlar...Nereden geldiğini asla tahmin edemediğiniz ya da gelmesine ihtimal vermediğiniz.Pembe ya da mavi dediğiniz yolculuklar,dinlendiğiniz yerlerin güvenliği olduğunu sandığınız hayatlardır onlar.İhtimal olduğu bilseniz  de kulak arkası yaptınız şimdiye dek.Bundan sonra mı?İhtimalleri umursamamaya devam ....
Yalnızca o anlar,sevgiler,güvenlik ve aidiyet duyguları,mutluluklar,hazlar ve paylaşımlar kalıyor düşündüğünüz..
Peki hataları siz mi yaratıyorsunuz?Bunun için "belki"diyebilirsiniz.Fakat hataların üzerini iyice açan,üşüten,grip yapan,hasta olması için uğraşan hayat paylaşımcılarına dikkat.Onlardan nasıl korunmanız gerektiğini hayat sizinle hiç paylaşmaz.Çok küçük işaretler gönderir ama çok küçüktür ve anlaması gerçekten güçtür..
Peki mutsuz sonlarda,çekip gidişlerde ve terk edişlerdeki rolünüz nedir?Kalan olmak mı,kabullenmek mi,sonuçları bile bile çırpınmak,direnmek midir?Aslında ne yaparsanız yapın sizin elinizde değildir.Eğer sonucun sağlıklı olmasını,baskıdan uzak kalmasını,iradi yöntemleri bir kenara atar,mutluluğunuz için gereken her şeyi yapmak zorundayım, derseniz de bu anlık olacaktır.Bir gün gerçekten istemediğiniz o sonla karşılaşmamız muhtemeldir.
Bunu söylerken 62 yaşında yalnız bir muhabbet kuşuyla yaşan bir müşterim geldi aklıma.Emeklilik için birikim planlarından bahsedemeyeceğimiz kadar uzak geliyordu ona,haklıydı tabi.Daha bir kaç ay olmuştu eşinden boşanalı.Hırçın bir kadın, tabirleriyle anlatırken bunca yaşanmışlığa duyulan saygıdan yoksun ve sade bir dil kullanılarak anlatılmasının insanı irite eden bir tarafı vardır.40 küsur yılı beraber paylaştığınız hayat arkadaşınızdan bu yaşta ayrılmak.Sevginizi bir anda odanın içinde uçan ve arada omzunuza konan muhabbet kuşunuzla paylaşmak..
Burada bile gerçekten sağlıksız başlangıçların bir gün mutlaka gerçek sonuca götüreceğine inananlardanım.
Peki bu halde bile mi yine kalmayı seçersiniz ya da gidene,dur demeyi?
               ............
Bırakın düşünsün,yaptığı hatayı anlasın.Üstünlüklerinizin farkına varsın.Bir ömrün nasıl geçirilebileceğini görmesini kendisine borç bilsin.Giderken yolun dönüşünde kaybolmayacak kadar yolu iyi ezberlesin..
Hiç gitmesin diyorsunuz içinizden,bunlara ne gerek var ki? Bunu siz düşünmeyin,yazılanları yaşamak sizin iradi göreviniz..
Dönmüyor ve anlamıyorsa eksiklikler,hissedilmemişlikler vardır.Neden siz fazla hissettiniz ya da çok sevdiniz diye bunu da düşünmeyin.Bunun için kendinizi suçlayacak değilsiniz.Bu kadar sevebilen bir kalbe sahip olduğunuz için pişmanlık değil gurur duygusunu yaşamalısınız.Kimsenin sizin kadar sevebileceğini,mutlu olabileceğini,hayattan zevk alabileceği ihtimalinin sizin kadar yoğun ve yüksek olmadığını düşünün.Düşünün ne kaybedersiniz?Bu duygu sizi daha da mutlu etmiyor mu? Severken bile başkasınız.Asla kimse sizin kadar mutlu olamaz.Bırakın o tereddütlerle,mutluluğu ötelemekle,kendine içinden çıkamayacağı bir dünya yaratmak için uğraşmakla debelensin...
Ve giderken "hoşçakal" bile demeden uzaklaşsın.
  Gelirken düğünlerle,şenliklerle hayatınıza dahil ettiğiniz kişinin sessizce kapıyı açıp gittiğini sadece evdeki cereyandan hissettiniz.Evet soğuk ya da sıcak bir rüzgar akımı kapıları gıcırdatıyor.Neresi açık diye baktınız ve dış kapının hafif aralık olduğunu gördünüz?Biraz düşündünüz ve kapıyı kapattınız,acaba işten geldiğinizde kapıyı sıkıca örtememiş miydiniz?
Emin olmak mı istiyorsunuz?Odaları kontrol ettiniz ve evdeki eksikliği fark ettiniz..Bu veda etmeden gidenin eksikliği..İster küçümseyerek bir rüzgar etkisi deyin,ister boşlukları karartıp daha da büyüten bir psikoz..Asla dönüp dönmeyeceğini bilemeyeceksiniz.Bir sonraki misafiriniz ya beklediğiniz kişi olacaktır ya da ömrünüze dahil etmeniz gereken şimdiki zaman hayatı...
Sanırım bu karma havalarda hasta olmamak için ya arada sırada kapınızı kontrol edin,ya sıkı giyinin ya da kapınıza alarm taktırın.Ama alarmın geçici etkisini konuştuk..Nihayetinde unutmamak lazım ki "Minareyi çalan kılıfını hazırlar"Gidecekse gider,çalacaksa çalar.Çırpınarak üretilen oluşumlar ;iyi bir beze,sütten oluşan yağ benzeri şeylerdir.Asla hayatlar değil..
Kucak dolusu aşklar....

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Yakın ve Uzak Beslenme Alışkanlıkları

Hep ne diye başlarsınız yemek yemeye?
"hımm" mı dersiniz,yoksa öksürür müsünüz,belki derin bir nefes çeker önünüzdeki tabağa bakarsınız,tadını,şeklini,duruşunu,kokusunu ve ardından gelecek yemeği düşleyerek bir kaç saniyeniz ve belki dakikanız geçer..
Çoğu zaman açsanız tadının leziz oluşu muhtemeldir çünkü çok başka ortamlarda değilseniz anneniz,sevgiliniz,eşiniz ya da aşçınızın yaptığı bu yemekler damak tadınıza aşinalık kazandırmıştır..Bu alışkanlığın verdiği bir tattır..
Peki iki öğünü kaçırırsanız?...
Üçüncüyü?...
Ertesi sabahki kahvaltı?...
Dayandınız ve öğlen sıcağı ya da kışın soğuğu bastırdı....
Biraz daha mı uyudunuz?...
Peki ya sonra?...
Uyuyamayacak kadar karnınız acıktıysa ve karnınız artık ağrıyorsa?....
Sanırım artık yemek zamanı gelmiştir.Acele etmeden yavaş yiyiniz,uyarılarım sanırım biraz tokluk hissi gelene kadar umursanmayacaktır.
Olsun en başında sizi uyarmıştım..
Sevgilerde yakınlığın; günlük yemek kadar vazgeçilmez ve bir o kadar da aşina bir tat olduğunu savunanlardanım.Kimi zaman ben de bu değişken yapımla mükemmel alışkanlıklar olduğunu düşünsem de kimi zaman bende dehşet mutsuzluklar yaratıyor.Yemeğin aynı türünü her gün yemekten alınan ya da alınmayan haz gibi.Tabi gerekli olan bunun türünü mü tadını mı değiştirmek bilemiyorum.
Ama durmadan seviyoruz.Dün sevdik,bugün seviyoruz ve yarın seveceğiz..
Sevgilim,seni her gün yediğim yemek kadar çok seviyorum.Evet duygusal bir yapım olduğunu kabul ediyorum!
Belki anlayan ya da düşünmek isteyen biri için çok romantik bir cümle haline dönüşebilir tabi ki..
Yakınlık ilişkide samimiyeti,güzelliği,tanıma olgusunun ilerlemişliğini,onsuz olamayışların başlangıç hallerini getirir belki.Hiçbirimizi sevdiklerinden ayrı koymasın Allah o ayrı-tabi olanlar için-
Sevdiğinizin uzun tarihli bir iş gezisini sizin için iptal etme olasılığı ve bunun gibi uzun vadede iletişimsizliği ön plana çıkarabilecek bir sorunda tarafların davranışlarındaki o çıkmazı kim nasıl tarif edebilir?Yemekten önce şöyle bir düşünüp,tadından emin olmak istediğiniz ve yedikçe alıştığınız o masada 10 gün yemek olmayacaksa?Ya da 3 ay?Belki 2 yıl?Tamam,su içtiğinizi varsayıyorum,hemen mırın kırın yapmayın..
Buradaki çıkmazlar masadaki yemek yeme alışkanlığınız kadar nettir.Belki önce uzakta görmeye alıştığınız o yemeği sonradan kazanmanın verdiği hazla onun  tadına varmak;belki hep alıştığınız tadı sonradan uzakta görmeye dayanmanın imtihanını vermek bizler için gerçek bir sorgulayıştır.Hem de var olduğumuz müddetçe.Çözümü söylemek,bunun arayışına girmek gibi bir bulgum tabi ki yok.Fakat kilerinizde depoladığınız,onun pişirdiği kadar tatlı olmasa da o kurutulmuşlardan biraz kendi imkanlarınızda yemek pişirmeniz size de güzel maharetli eller kazandıracaktır.
İlişkilerle biriktirdiğiniz sevgilerin ruhlarının diri tutulması,uzakta tazeliğini koruduğu müddetçe yakınlığında verdiği haz kadar olmasa da yokluğunu da pek hissettirmeyecektir..
İlişki tamamen uzakta başladıysa sanırım sadece yemeğin istediğiniz tatta olması için dua etmek kalacaktır..Ama kokusundan anlarsınız belki.Hafif tuzsuz olmuşsa sanırım bunu ekleyebilirsiniz.Tuzlunun da bir çaresi vardır..Biraz patates eklemek ya da hafif sulandırmak gibi.
Tabi siz de ilişkiler ve yemekler hakkında benimle aynı fikirdeyseniz...
Sağlıklı bir Pazarı hak ettik sanırım..
Bu arada,bugün de niyetliyim..

Ruhun Aldatılmışlığı

Dışarıdan bakınca sadece inandığımız,inanmak istediğimiz bir çift göz ve dudağın arasından süzülen bir kaç sıkıştırılmış,şekillendirilmiş rüzgarın,sesin harflere,kelimelere ,cümlelere bürünmüş halidir aslında.Peki gerçek olan nedir?Sadece ve bunların hepsi mi?
Ya da ben değişebilirim diyebilenin karşısında dik duruşumuz mu?
Kimi ve çoğu zaman ailemizi,iş arkadaşlarımızı,dostlarımızı,arkadaşlarımızı,sevdiğimiz kişiyi aldatıyoruz kendimize karşı samimiyetsiz duruşumuzdan.Nedir bizi böyle kılan?
Bunun cevabını bu gece veremiyorum.Belki bir başka gece ve gündüz de veremeyeceğim.Tek yaşadığım acım bir gün samimiyeti girdiği delikte yakalayıp çıkartmak olacak.Dur karşımda,hiç olmasa bile nasıl bir varlığa benziyorsun onu göreyim.Erkek misin,kadın mısın ?Ya da sadece bir nesne mi?Yendiğinde ruhu mu karartıyorsun peki?
Sadece iyi geceler...



ilk adımlarım

Juliet ve Julia filmiyle başlamam olası tabi... Sabah bir yandan sessizce gözlerimden yaşlar akarken moviemax te izlediğim filmdi tam da ..Kadın olmakla ilgili değildi aslında ama içerik olarak sadece kadınların izleyebileceği bir film gibi görünmekteydi.Bana verdiği izlenim sadece hayallerimizin peşinden giderken yoldaki çakıllara,dikenli otlara takılmamak ve sonuna kadar kondusyonumuzu korumakla ilgiliydi.Tam da filmdeki kadın gibi hayatımda hayal ettiklerimi başarıyor gibi görünsem de sonunu getiremediğimi gördüm.Zevklerim,isteklerim,hissettiklerim,tutkularım,hayallerim..Hep onları dinledim aslında.Belki  çok önce yaptım belki çok sonra.Belkı tam zamanında gerçekleşenler oldu belki çoğu zamansızdı.Ama hepsi başlamakla kaldı..Sonunda sanki başını unuturmuşçasına hevesim kaçtı.Yıllardır bu “maymun iştahlılık”teriminin üzerimdeki yoğun psikolojik hakimiyetini düşünmekteyim..